Kadim medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan, zengin bir tarihi mirasa sahip bulunan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’ne yaptığım gezi süreci içinde edindiğim genel değerlendirmeleri paylaşıyorum
KKTC’nin, Rum kesimi ile kalıcı barış konusunda antlaşma sağlanamaması, bu nedenle de, uluslararası düzeyde tanınmamasına rağmen, devletimizin desteği, dolaylı yapılan katkılar ile kısmi bir gelişmişlik düzeyine ulaştığı izlenimi edinilmiştir.
KKTC’nin geçmiş dönemlerden itibaren kazandığı yönetsel, bürokratik ve siyasal birikimlerin yetersizliği nedeniyle, savaş sonrasında; ideal düzeyde devlet ve sosyal yapının, kentsel donanımın oluşumunda başarılı olunamadığı anlaşılıyor.
. Sağlıksız, çarpık ve düzensiz kentsel yapı yanında, sahip olunan, tarihsel ve coğrafi avantajların da yeterince kullanmadığı da görülmüştür. Ayrıca, ülkemiz ile benzer sorunlar: göç, imar affı, bu doğrultuda ki çirkin yapılanma, yoğun trafik düzeni, fiyat artışları, geçinme zorluğu ve kamplaşma sorunları ile karşı karşıya kalındığı, arzulanan gelişmişlik düzeyine ulaşılamadığı anlaşılmıştır.
Türkiye’nin yardımlarına bağlı bir yapılanma ve ihtiyacın bugüne dek sürdürülmüş olması da, KKTC’nin kendi kimliğini bulmakta olumsuz bir etkisinin olduğu saptanmıştır. Adanın tarihi değerlerini, geleneksel Kıbrıs mimarisini ve deniz potansiyelini öne çıkaracak olan, turizme dayalı model yerine, oyun sektörünün öne çıkarılmasının, KKTC’nin imajı ve potansiyeli açısından hatalı bir gelişme olmuştur.
Kıbrıs tarihi dokusu ile görülmeye değer özgün bir ada özelliğine sahip olduğunu düşünüyorum. Bu çerçevede Girne’de; MS.7. yüzyıl ile tarihlendirilen, Bizans, Luzinyan, Venedik ve Osmanlı dönemlerinin izlerini taşıyan Girne Kalesi ile, günümüzde Beylerbeyi diye adlandırılan bölgesinde yer alan, 12. yüzyılda Roma döneminde, gotik tarzda inşa edilen Bellapais Manastırı görülmesi gereken tarihi mekanlar olarak öne çıkmaktadır. Başkent Lefkoşa’nın da açık müzesi konumunda olduğu, surlar içinde görülmeye değer önemli tarihi eserleri barındırdığı görülmüştür. 12. yüzyılda Luzinyan döneminde, gotik tarzda inşasına başlanan, Ayasofya adıyla, katedral olarak kullanılan, Osmanlı döneminde ise Selimiye Cami olarak adlandırılan muhteşem yapının restorasyon çalışmaları devam etmektedir. Osmanlı döneminde inşa edilen, Kumarcılar Han ile Büyük Han yanında, Venedik Sütunu, Yüksek Mahkeme binası ile geleneksel Kıbrıs mimarisini içeren yapılar da bu konsepte yer almaktadır. 15. yüzyıl ile tarihlendirilen Taş Evler Müzesi’nde ise, değişik yerlerden toplanan Ortaçağ dönemi yapılarına ait mimari parçalar ile çeşitli taş eserler sergilenmektedir.
Ayrıca, halen restorasyon çalışmaları sürdürülen Mevlevi Tekke Müzesi’de önemli bir tarihi eser olarak varlığını sürdürmektedir.
Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan buyana, 50 yıldır sürdürülen barış görüşmelerinden; Kıbrıs Rum kesiminin uzlaşmaz tutumu ve AB’nin öngörü yoksunu kararı sonucu, Kıbrıs Rum kesiminin birliğe alınması, adil, sürdürülebilir, kalıcı barışın sağlanmasına engel oluşturmuştur. Yine de, Türk tarafının, konfederal bir çözüm yönünde çabalarını sürdürmesi, uluslararası tanılırlığının sağlanması, AB üyeliği açısından yerinde olacağını düşünüyorum. Bu süreç içerisinde, KKTC yönetimince, geçmiş hatalarından ders alınarak; çağdaş değerler ve ilkeler üzerinden, şeffaf ve hesap verebilir bir devlet, saygın bir toplumsal yapının sağlanması yönünde vizyoner duruş ve kararlılık içinde olunması gereğine inanıyorum. KKTC’ye yapılacak olan seyahatlerde, adanın tarihi ve kültürel dokusunun tanınmasına öncelik verilmesini de öneriyorum.