Onlarca adadan oluşan St. Petersburg’ta, Rusya İmparatorluğu’nun yeniden yapılanma döneminde Batı’dan çok sayıda mühendis ve bilim insanı getirilirken, kentin ortasındaki yapay bir adayı da Hollanda’dan getirilen fabrikalara ayırmışlar.
Onlarca adadan oluşan St. Petersburg’ta, Rusya İmparatorluğu’nun yeniden yapılanma döneminde Batı’dan çok sayıda mühendis ve bilim insanı getirilirken, kentin ortasındaki yapay bir adayı da Hollanda’dan getirilen fabrikalara ayırmışlar.
St. Petersburg’un Ortasındaki Hollanda
Gezi yazımızın bu son bölümünde sizlerle St. Petersburg’taki iki önemli merkeze ve hepsi de birbirinden lezzetli dünya mutfağından yemekler sunan lokantalara gideceğiz…
Ve elbette bu Beyaz Gecelerin şehrine nasıl gideceğimize dair ip uçlarını paylaşacağız…
Haydi şimdi, Yeni Hollanda Adası olarak da bilinen St. Petersburg’un yeni turizm merkezlerinden birisine doğru yola çıkalım…
Rehberimiz Elena ve Sabina öncülüğünde güvenlik noktasından geçerek kırmızı tuğla binalardan oluşan büyük bir komplekse girdik. Dört tarafı nehirlerle çevrili bu alan, gerçekten de daha köprüden içeriye adım attığınız anda sizi cazibesiyle içeri çekiyor…
18 ve 19’uncu yüzyıldan kalma onlarca binanın arasında dolaşırken ağaçların üzerindeki buz sarkıtlarına güneş vurduğunda pırıl pırıl parlıyor ve gözümüzü alıyordu…
Şimdi gelelim adanın hikâyesine…
Ada, aslında sonradan inşa edilen Kryukov Kanalı ve Amiral Kanalı’nın Moika Nehri ile Neva’yı birbirine bağlamasıyla 1719’da kurulmuş. Adını Amsterdam’a benzeyen bir dizi kanal ve gemi inşa tesisinden almış. Başlangıçta kereste depolamak için inşa edilmişse de Büyük Petro (bizdeki adıyla Deli Petro), kendi kullanımı için ahşap bir saray da dahil olmak üzere bir deniz limanı oluşturmuş. Bu aynı zamanda Rusya’nın ilk askeri limanı olmuş; yıl 1721.
Ada, neredeyse iki yüzyıl boyunca, çeşitli ihtiyaçlara göre uyarlansa da Rus Donanması ana kullanıcı olmuş. Başlangıçta, kürekli tekneler için küçük bir tersane varmış. 1732’de Rus Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, gemi inşası için kereste depolamak üzere adanın çevresi boyunca havuzlar ve ahşap ambarlar inşa etmiş…
Abramovich’in sanat koleksiyonu
1765’te New Holland (Yeni Hollanda) Kemeri olarak bilinen adaya açılan muhteşem kırmızı tuğlalı geçit, Toskana’ya ait devasa kırmızı granit sütunlarla çevrilmiş.
Yeni Hollanda, 1828-29’da bir deniz hapishanesi ve 1893’te gemi inşası için büyük bir havuz inşa edilmiş. Aleksei Krylov, 1900 ile 1908 yılları arasında bu havzayı yeni gemi modellerini test etmek için kullanmış ve 1915’te Rusya İmparatorluğu’nun en güçlü radyo istasyonu da burada inşa edilmiş.
1917 Rus Devrimi’nden sonra, Yeni Hollanda Adası’nın 18. yüzyıla ait binaları ihmal edilmiş ve 2004’e kadar Kızıl Ordu adayı askeri bir tesis olarak kullanmış.
2000 yılındaki Rus Donanması Günü’nde ada Lyudmila Belova ve Tatyana Nikolaenko da dahil olmak üzere Rus sanatçıların desteğiyle sanatçılar Françoise Dupré ve Roxane Permar tarafından oluşturulan bir sanat projesi ile halka açılmış. 2004 yılında, Savunma Bakanlığı, otel ve kulüpler için Thames Bank Baron Foster Norman Foster’ın tasarımına göre yenilenecek binalar için adayı tahliye etmiş.
2010’dan beri adanın sahibi Iris Vakfı’ymış (Daria Zhukova’nın sanat vakfı). Ünlü Rus milyarder Abramovich’in sanat koleksiyonunu barındıracak galeriler ve bir müzenin de burada kurulacağı söyleniyor. 12 milyar dolarlık yenileme projesi, New York merkezli mimarlık firması WORKac’a verilmiş. Ada ise 2011 yılında halka açılmış. UNESCO tarafından korunan anıtların restorasyonu ile St. Petersburg’un bir mikro evreni oluşturulup, “şehir içinde şehir” konsepti olarak tasarlanmış. Ve projenin 2025 yılına kadar tamamlanması plânlanıyormuş.
Peki Yeni Hollanda adı nereden geliyor, dediğinizi duyar gibiyim. O da şöyle:
Çar Petrozamanında Rusya yeniden yapılandırılır ve Rus milleti oluşturulurken Batı’dan çok sayıda mimar, mühendis ile birlikte teknoloji, bilim, mimari ve sanat da ithal edilip içselleştirilmiş. Mesela Fransa’dan mühendisler, İtalya’dan sanatçılar getirilmiş…
İlk bölümümüzden hatırlayacağınız gibi Çar Petro da denizcilikte o dönem ileri olan Hollanda tersanelerinde kimliğini gizleyerek çalışırken gemicilikle ilgili öğrendiklerini sonra Rusya’da uygulamış demiştik. İşte Hollandalı mühendislere de burada demir atölyesinden tersaneye kadar pek çok fabrikayı da bu ada üzerinde kurdurmuş. Dolaysıyla ada da Hollanda’nın sadece işlevsel anlamda değil, görsel anlamda da bir kopyası haline gelmiş.
Bugün ise dediğim gibi önemli bir turizm merkezine dönüşmüş durumda. Hatta bir öğlen yemeğimizi de oradaki eski demir fabrikasında yediğimizi söylemem gerekir…
Burada özellikle St. Petersburg’un en önemli kongre, toplantı kompleksi EXPOFORUM’dan kısaca bahsetmek gerekir.
Aynı anda 30 bin kişiye kadar katılımcıyı ağırlama kapasitesine sahip EXPOFORUM’da, 68 adet konferans salonu ve 13 bin metrekarelik 3 adet pavyon bulunuyor. EXPOFORUM’da farklı etkinlikler için 2 bin kişilik bir tribün de bulunuyor. EXPOFORUM kompleksinde iki adet lüks otel ve kilise de bulunuyor.
Moskova’dan sonra Rusya’nın en büyük Kongre Merkezi olan bu tesiste ihtiyaç olan her şey düşünülmüş. Dışarısı eksi 8 derecedeyken içeride kazağın dahi fazla geldiği bir ortamda düzenlenen fuarda, su arıtma tesislerinden kılıç ve çakıya, led ve hologram teknolojilerinden Rusya’yı anlatan hediyelik eşyalara ve hatta Rus kamyon markalarına kadar kadar pek çok şeyi görmek mümkündü…
Hatta orada, tanıtımı yapılan ve Ural Dağları’ndan gelen şişe sularından da kana kana içtiğimi söylemeliyim…
Ekte 2023 programını da vereceğim bu kongre merkezinin neredeyse boş günü yok. Ya bir fuar veya bir kongre ile sürekli faal ve dolu…
Brics toplantıları ve Rusya
Biz gittiğimizde de bir hafta sürecek olan BRİCS toplantısı vardı. Ve biz de fırsatı değerlendirdik ve değerli rehberlerimiz ile birlikte turizm konulu bir oturuma iştirak ettik.
Peki BRİCS nedir, dediğinizi duyar gibiyim…
BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk harflerinden oluşuyor. Tabi İngilizceleri’nin… (Brasil, Russia, India, China, South Africa)
Peki İngiltere’nin üye olmadığı bir kuruluşun adı niye ‘İngilizce’ diye sorarsanız, fikrin nereden çıktığını açıkladığımda sebebini öğreneceksiniz…
BRICS, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın ekonomilerini kastetmek için kullanılıyor. BRICS ülkeleri ekonomik yönden en hızlı gelişen ülkeler ve 2050 dünyasında önemli bir konumları bulunması bekleniyor veya plânlanıyor…
2011 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin birliğe katılmasına kadar orijinal dört üye BRIC (ya da İngilizce “the BRICs”) olarak adlandırılmış. Aynı yıl Çin’in Sanya kentinde düzenlenen zirveye Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma’nın da katılımı ile BRIC grubu adını BRICS olarak değiştirmiş.
2015 yılı itibarıyla beş BRICS ülkesi dünya nüfusunun 3.1 milyarını (% 41’ini) temsil ediyor.
2018 yılı itibarıyla bu beş ülke toplamda 18 trilyon $ GSYİH’ye sahip ve bu rakam dünya üzerinde 2018 yılı içerisinde üretilen tüm mal ve hizmetlerin değer toplamının yaklaşık % 23.2’sini teşkil ediyormuş.
Türkiye ise AB’ye alternatif olarak bu organizasyonu görüyor. Dönemin başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek, 2017 yılında BRICS ülkelerinin vereceği projelerden ve fonlardan yararlanmak amacıyla Türkiye’nin ciddiyetle tam üye olma gerekliliğini gözden geçirdiğini dile getirmişti hatırlarsanız…
Gelelim BRİCS fikrinin doğuşuna…
“BRIC” terimi 2001 yılında o zamanki Goldman Sachs Yatırım Bankası başkanı Jim O’Neill tarafından, Building Better Global Economic BRICs isimli yayınında ortaya atılmış.
Orijinal dört üyenin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) dış işleri bakanları Eylül 2006’da New York’ta buluşmuşlar. Tam kapsamlı bir diplomatik buluşma ise 16 Haziran 2009’da Rusya’nın Yekaterinburg şehrinde gerçekleşmiş ve daha sonra beşliye dönüşerek günümüze kadar gelmiş.
7 kat ve 6 dev salondan oluşan bu tesisin tavan yüksekliği 10 metreymiş. Bizim yıkılan İnterteks fuar alanından biraz daha alçak diyebilirim. Evet, ekteki 2023 programına bakarak St. Petersburg’taki bu önemli fuar alanının etkinliklerini takip ederek St. Petersburg gezinizi plânlamanızı öneririm…
Gelelim canın geçtiği yere
Evet meşhur Türk atasözü ne der? “Can boğazdan gelir.” Biz de o kadar gezip gördüğümüz yerleri anlatırken size, elbette aç açına gezmedik sevgili dostlar. Şimdi gelelim canın geldiği, boğaz meselesine…
Gerçekten de dünya mutfağından pek çok lezzeti St. Petersburg’ta rahatlıkla bulabilirsiniz. İtalyan mutfağından Rus geleneksel yemeklerine kadar damak tadınıza ve bütçenize uygun her şey var. Elbette helâl yemek olarak da kentteki çok sayıda Tatar lokantası sizin imdadınıza yetişiyor. Kent nüfusunun yaklaşık üçte birini Müslümanların ve ağırlıklı olarak da Türklerin oluşturduğunu daha önceki bölümlerde ayrıntılı olarak anlatmıştım. O nedenle bir daha o konuya girmeyeceğim. Dolayısıyla da St. Petersburg’a gittik, şimdi ne yiyeceğiz, vejeteryan mutfaklar damak tadımıza hitap eder mi diye bir derdiniz olmasın.
Yemeklerin fotoğraflarından iştah açıcı birkaç örnek vererek çok ayrıntıya girmeyeceğim. Ama bilenler bilir benim bir çay hobim vardır. İşte bu çay sevdasını St. Petersburg’ta tamamıyla doyurabilirsiniz. Her köşe başında seyyar çay ve kahve satanlar olduğu gibi pek çok Avrupa ülkesinde göremeyeceğiniz şekilde her lokantada çay bulabiliyorsunuz. Ruslarla “semaver” kelimesini ortak kullandığımızı da buradan belirteyim de, siz gerisini düşünün artık…
Şimdi gelelim bu güzel şehre nasıl gideceğimize?
Türkiye’den St. Petersburg’a gitmek çok kolay…
Rusya Türk vatandaşlarından vize istediği için öncelikle vize işlemlerini tamamlamanız gerekiyor. Vize işlemlerini Marmara bölgesinden gidecekler için söyleyeyim, Taksim İstiklâl caddesindeki İstanbul konsolosluğundan bir hafta içerisinde çok rahat bir şekilde halledebilirsiniz. Ancak bu işi sizin adınıza takip edecek bir firma ile de uygun bir fiyata anlaşabilirsiniz.
Ulaşım için ise kesinlikle hava yolunu öneririm. Kara yolu ile gidiş çok fazla sınır kapısı geçileceği için çıkması muhtemel problemlerin yanı sıra Türk vatandaşlarının karşılaşacağı AB vizesi işlemi için de yorucu olabilir.
Hava yolu ile Sabiha Gökçen’den, Antalya’dan, Ankara’dan veya İstanbul’un yeni havalimanından THY, Anadolu Jet veya Pegasus ile gidebilirsiniz.
Yol yaklaşık 4 – 4,5 saat kadar sürüyor.
Konaklama ve yemek konusunda sıkıntı yaşama ihtimaliniz yok. Çok sayıda kaliteli ve hesaplı alternatif mevcut.
Elbette bütün bunların yanı sıra Kurtlar Turizm ile St. Petersburg seyahatine giderseniz, vize işlemini kolayca halledebileceğiniz gibi; tecrübeli ve güler yüzlü rehberler eşliğinde unutulmayacak hatırlarla beyaz gecelerin şehri ve Rusya’nın Çarlık zamanındaki başkentini doyasıya gezebilirsiniz…